Читать бесплатно книгу «Şimdi ve Sonsuza Dek » Sophie Love полностью онлайн — MyBook

“Evet,” diye cevapladı Emily. “Ev aileme ait. Biraz yalnız başıma vakit geçirmeye ihtiyacım var.”

Yaşlı adam başını salladı. “Seni orada bırakamam. Ev yıkılmak üzere. Hatta içine su alıyor olması da muhtemel. Neden bana gelmiyorsun? Hemen bakkalın üstünde yaşıyoruz, ben ve eşim, Bertha. Seni misafir etmekten mutluluk duyarız.”

“Çok naziksiniz,” dedi Emily. “Ama şu anda gerçekten kendi başıma kalmak istiyorum. Yani beni West Sokağı’na kadar çekebilirseniz gerçekten çok sevinirim.”

Adam bir saniyeliğine karşı çıkacak gibi oldu ama sonra yumuşadı. “Peki küçük hanım. Madem ısrar ediyorsunuz.”

Adam arabasına gidip, onunkine yanaşırken, Emily bir rahatlama hissetti. Kalın bir ip çıkarıp iki arabayı birbirine bağlamasını seyretti.

“Benimle gelmek ister misin?” diye sordu. “En azından ısınırsın.”

Emily gülümsedi fakat başını salladı. “Tercihim…”

“Yalnız kalmak,” diye bitirdi onun cümlesini yaşlı adam. “Anladım. Anladım.”

Emily, adamda nasıl bir izlenim bıraktığını merak ederek arabasına bindi. Biraz deli olduğunu düşünüyor olmalıydı, çökmekte olan kar fırtınasına karşı biraz hazırlıksız ve inci giyimli, tamamen yalnız kalabilmek için yıkılmak üzere olan bir eve götürülmek isteyen bir kadın.

Önündeki araba hareket edince, arabası da çekilmeye başladı. Arkasına yaslandı ve hareket ederlerken camdan dışarı baktı.

Son birkaç kilometre boyunca gittiği yolun bir tarafında milli park diğer tarafında okyanus vardı. Karanlığın ve kar perdesinin arkasında okyanusu ve kayalara çarpan dalgaları görebiliyordu. Kasabaya girdiklerinde, okyanus kayboldu, otel ve pansiyonları, bot turu düzenleyen şirket binalarını, golf kurslarını geçerek New York’a göre hiç sayılacak ama daha yapılı yerlere geldiler.

Sonra West Sokağı’na döndüler, köşedeki kırmızı tuğlalı, sarmaşıklarla kaplı evi geçerlerken Emily’nin kalbi çok hızlı atıyordu. Yirmi yıl önce, buraya en son geldiği zamankiyle aynı görünüyordu. Mavi evi, sarı evi, beyaz evi geçtiler ve dudağını ısırdı, bir sonraki ev onlarınkiydi, gri, taş ev.

Daha önce olduğu gibi, yorucu bir nostalji duygusu Emily’yi sarsmıştı. En son buraya geldiğinde on beş yaşında, vücudu hormonları tarafından yönetilen, yaz aşkı arayışında bir gençti. Hiç yaz aşkı olmamıştı ama olabileceğinin heyecanını hatırlamak bile onu canlandırmıştı.

Öndeki araç durdu ve Emily’ninki de arkasından.

Daha tekerlekler dönerken Emily kendini dışarı attı ve bir zamanlar babasının olan bu evin önünde nefesini tutarak durdu. Bacakları titriyordu ve sonunda gelmek istediği yere gelebildiğinden mi yoksa bunca yıl sonra burada olmanın hissettirdiklerinden mi bilemiyordu. Sokaktaki diğer evler pek de değişmemişken, babasının evinin önceki ihtişamından eser yoktu. Bir zamanlar beyaz olan panjurları kir kaplamıştı. Bir zamanlar açık dururlardı ama şimdi hepsi kapalıydı, bu da evi eskiye oranla daha az davetkar kılıyordu. Emily’nin bitmeyen yaz günlerinde, romanlar okuyarak vaktini geçirdiği ön bahçedeki çimenlik şaşırtıcı bir şekilde iyi gözüküyordu ve kapının her iki yanındaki küçük ağaçlar budanmıştı. Ama evin kendisi… Buraya geldiğinde yaşlı adamın verdiği şaşkın tepkiyi şimdi anlıyordu. Çok bakımsız, sevgisiz ve harabe gibi duruyordu. Yıllar içinde evin bu duruma gelmiş olduğunu görmek Emily’yi üzmüştü.

“Güzel ev,” dedi adam yaklaşırken.

“Teşekkürler,” dedi Emily, sanki transtaydı, gözlerini eski binadan ayırmıyordu. Karlar etrafında uçuşuyordu. “Ve beni buraya dek tek parça halinde getirdiğin için teşekkürler,” diye de ekledi.

“Bir şey değil,” dedi yaşlı adam. “Bu gece burada kalmak istediğinden gerçekten emin misin?”

“Eminim,” diye cevapladı Emily, gerçi buraya gelerek büyük bir hata yapmış gibi hissetmeye başlamıştı.

“Çantalarını taşımana yardım edeyim,” dedi adam.

“Hayır, hayır,” dedi Emily. “Gerçekten, benim için bir sürü şey yaptınız. Bundan sonrasını ben halledebilirim.” Cebini karıştırdı ve katlanmış bir para buldu. “İşte, benzin parası.”

Adam önce paraya sonra ona baktı. “Almam,” dedi kibarca gülümseyerek. “Paran sende kalsın. Eğer ödeşmek istersen, kaldığın süre içerisinde bir gün Bertha ile evimize bir kahve ve turta için uğrayabilirsin belki?”

Emily elindeki parayı cebine geri sokuşturmaya çalışırken boğazında bir yumru hissetti. New York’un düşmanlığına karşın bu adamın kibarlığına şok oluyordu.

“Burada ne kadar kalmayı planlıyorsun?” dedi eline üzerinde telefon ve adres yazılı küçük bir kağıt tutuşturmaya çalışırken.

“Sadece hafta sonu,” dedi Emily, adamdan kağıdı aldı.

“Bir şeye ihtiyacın olursa beni araman yeterli. Ya da çalıştığım benzin istasyonuna gel. Bakkalın yanında. Görmemen imkansız.”

“Teşekkürler,” diye tekrarladı Emily olabildiğince içtenlikle.

Gürültülü motor hiçliğe doğru ilerlerken, sessizlik sarmıştı etrafını ve Emily birden huzurlu hissetti. Kar şimdi daha da hızlı yağıyor ve dünyayı olabildiğince sessiz bir yere çeviriyordu.

Emily arabasına döndü ve eşyalarını aldı, sonra kolunda ağır bavuluyla koridordan yürüdü, göğsünde bir şeyler çırpınıyordu. Ön kapıya varınca durdu, eskimiş kapı tokmağına baktı, onu defalarca çevirerek açtığı eski zamanları hatırladı. Belki de tüm olanlardan sonra bile buraya gelmek iyi bir fikirdi. Garip ama tam da olması gerektiği yerde olduğunu hissediyordu.

*

Emily babasının eski evinin karanlık antresinde durdu, etrafında tozlar uçuşuyordu, aptalca da olsa biraz ısınmayı ummuştu, soğuğu hissetmemek için omuzlarını ovuşturdu. Ne yaptığını zannettiğini bilmiyordu. Gerçekten yirmi yıldır umursanmamış bu evin ısıtılmış şekilde onu beklediğini falan mı?

Işıkları açmayı denedi fakat başarısız oldu.

Tabii ki, diye düşündü. Daha ne kadar aptal olabilirdi? Elektriğin olmasını ya da çalışmasını mı bekliyordu?

Bir el feneri getirmeyi bile akıl edememişti. Kendine kızdı. Her zamanki gibi çok aceleci davranmış, plan yapmamıştı.

Çantasını yere bıraktı ve devam etti, ayaklarının altındaki döşemeler çatırdıyordu; küçük bir kızken yaptığı gibi parmaklarını üzerinde girdaplar olan duvar kağıdında gezdirdi. Hatta, bu hareketin yıllardır yapılmasından kaynaklanan yıpranmayı görebiliyordu. Koyu renkli ahşaptan yapılmış uzun ve geniş merdivenlerin yanından geçti. Tırabzanların bir bölümü eksikti ama daha az umursayamazdı. Tekrar bu evde olmak yenileyici bir deneyimin ötesindeydi.

Alışkanlıktan ötürü anahtarlardan birini daha denedi, yine de sonuç değişmedi. Koridorun sonunda mutfağa doğru açılan kapıya ulaştı ve iterek açtı.

Yüzüne çarpan soğuk hava onu şoka uğrattı. İçeri doğru yürüdü, çıplak ayaklarının altındaki mermer döşemeler buz tutmuştu.

Emily lavabodaki musluğu açmayı denedi ama hiçbir şey olmadı. Can sıkıntısı içinde dudağını ısırmaya başladı. Isıtma sistemi, elektrik ve su yoktu. Bu evde başka nelerle karşılaşacaktı?

Evin içinde dolandı, suyu, elektriği ve gazı açabileceği anahtar ve kolları bulmaya çalışıyordu. Sigorta kutusunu merdivenlerin altındaki bölmede buldu ama sigortaları açıp kapatmak hiçbir işe yaramıyordu. Kazanın bodrum katında olduğunu hatırladı ama oraya fenersiz inmenin düşüncesi bile içini korkuyla doldurmuştu. Bir fenere veya muma ihtiyacı vardı ama böyle bir şeyin terk edilmiş bir evde bulunmayacağını da biliyordu. Yine de mutfak çekmecelerini kontrol etti ama bunlar çatal bıçakla doluydu.

Panik Emily’nin göğsünü doldurmaya başlamıştı, kendini düşünmeye zorladı. Eskiden, ailesiyle birlikte geçirdiği zamanları düşünmeye çalıştı. Babasının kış aylarında evi ısıtmak için getirilen gaz için nasıl hazırlık yaptığını hatırladı. Bomboş evi ısıtmaya çalışmak, buna para dökmek annesini deliye döndürürdü çünkü gaz çok pahalıydı. Ama Emily’nin babası boruları ılık tutabilmek için ısıtılması gerektiği konusunda ısrar ediyordu.

Emily, evi ısıtmak için gaz getirtmesi gerektiğinin farkına varmıştı. Ama telefonu çekmiyordu ve bunu nasıl yapabileceğine dair hiçbir fikri yoktu.

Bütün bunlar olurken kapı çalındı. Bir el, ağır ağır, istikrarlı ve düşünceli bir şekilde kapıyı tıklatıyordu, ses boş koridorlarda yankılanıyordu.

Emily dona kaldı, bir anda göğsünde olabilecek ihtimalleri hissetti. Bu saatte, bu karın altında kapıyı kim çalıyor olabilirdi?

Mutfaktan çıktı ve koridorun döşemeleri üzerinden çıplak ayakları sayesinde sessizce geçti. Elini kapı kulpunu üzerinde asılı halde tuttu, bir saniyelik bir tereddütten sonra kendine gelmeyi becerdi ve kapıyı açtı.

Kareli ceketi, üzerine kar taneleri düşmüş, çenesine kadar uzanan koyu renkli sakallarıyla bir adam karşısında duruyordu. Emily bu adamı bir oduncuya veya kırmızı başlıklı kızın hikayesindeki avcıya benzetmeden edemiyordu. Kesinlikle onun tipi değildi ama o havalı mavi gözlerinde, hatları belirgin çenesindeki kirli sakallarında bir güzellik vardı ve Emily ona karşı hissettiği çekimin gücü karşısında şaşırmıştı.

“Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?” diye sordu Emily.

Adam gözlerini kıstı ve onu süzdü. “Ben Daniel,” dedi. Elini sıkmak için Emily’ye doğru uzattı. Emily onun elini sıktı, ellerindeki sertliği hissetmişti. “Sen kimsin?”

“Emily,” diye cevap verdi, bir anda kendi kalp atışlarını hissedebildiğini fark etti. “Babam bu evin sahibi. Ben hafta sonu için geldim.”

Daniel’in gözleri daha da kısıldı. “Ev sahibi yirmi yıldır buraya gelmiyor. Buraya gelebilmek için izin aldın mı?”

Ses tonu sertti, hatta biraz düşmancaydı ve Emily biraz geri çekildi.

“Hayır,” dedi, garipsemişti, hayatındaki en acı verici tecrübeyi, babasının ortadan kayboluşunu hatırlamaktan biraz rahatsız olmuştu. Aynı zamanda adamın sesindeki tokluk ve sertlik de onu şaşırtmıştı. “İstediğim gibi gelip gidebilmek için onun rızasını aldım. Bundan size ne ki?” Onun sert ses tonuna karşılık kendininkini takınmıştı.

“Ben buraya bakıyorum,” diye karşılık verdi. “müştemilatta kalıyorum.”

Burada mı kalıyorsun?” dedi Emily üzülerek. Babasının eski evinde huzur dolu bir hafta sonu geçirme hayalleri gözlerinin önünde param parça oluyordu. “Ama ben bu hafta sonu yalnız olmak istemiştim.”

“Evet, pekala ben de,” diye karşılık verdi Daniel. “İnsanların habersizce gelmesine alışık değilim.” Onun omuzlarının üzerinden evin içine şüphe dolu bakışlar attı. “Evle istedikleri gibi oynamalarına da.”

Emily kollarını bağladı. “Evle oynadığımı nereden çıkardın?”

Daniel kaşlarından birini kaldırarak cevap verdi. “Eh yani eğer bütün hafta sonu boyunca soğuk ve karanlık bir evde kalmayı planlamadıysan yapılması gereken bazı şeyleri yaptığını düşündüm. Kazanı çalıştırmak, boruları temizlemek, bunun gibi şeyler.”

Emily’nin sert tavırlarının yerini utangaçlık almıştı. Kıpkırmızı oldu.

“Kazanı çalıştıramadın, değil mi?” diye yanıt verdi Daniel. Daniel’in dudaklarında bir gülümseme belirdi. Emily’nin karşı karşıya olduğu nahoş durum biraz da olsa hoşuna gitmiş gibi görünüyordu.

Saygınlığını korumak adına, biraz da kibirli şekilde “Henüz bunları yapabilmek gibi bir şansım olmadı.” diye cevapladı.

“Sana göstermemi ister misin?” diye sordu, neredeyse uyuşukça sorulmuş bir soru denebilirdi. Sanki bunu yapmak onun için hiç de zor olmayacak gibi.

“Gösterebilir misin?” diye sordu Emily. Bu yardım teklifi onu birazcık şaşırtmış ve kafasını karıştırmıştı.

Girişteki paspasın üzerine doğru adım attı. Ceketinin üstündeki kar taneleri koridora doğru düşüşüyor, minik bir kar fırtınası yaratıyorlardı.

Umursamazcasına omuz silktikten sonra “Senin bir şeyleri kırmandansa kendim yapmayı tercih ederim,” diye açıklama yaptı.

Emily, açık olan ön kapının dışında yağan karın daha çok ciddi bir kar fırtınasına dönüştüğünü fark etti. Kabul etmek istemese de Daniel’in çıkagelmiş olması onun son derece memnun etmişti. Böyle bir şey olmasaydı gece donarak ölebilirdi.

Kapıyı kapattı ve birlikte koridorun sonunda bodrum katına inen kapının başına kadar yürümüşlerdi. Daniel hazırlıklı gelmişti. Bir fener çıkardı ve bodruma inen merdivenlere tuttu. Emily onu takip etti, belirsizliğe doğru indikleri sırada karanlık ve her tarafı sarmış olan örümcek ağları onu biraz korkutuyordu. Bu eski bodrum katı onu küçükken de korkuturdu ve oraya sadece çok nadiren inerdi. Burası eski tarz makineler ve evin işlemesini sağlayan mekanik şeylerle doluydu. Bunları gördüğü an bunun kendisini aştığını düşündü ve bir kez daha buraya neden geldiğini sorgulamasına neden oldu.

Neyse ki Daniel birkaç saniye içerisinde, sanki dünyanın en kolay işiymiş gibi kazanı çalıştırmayı becerdi. Emily, buraya gelişinin sebebi özgürlüğünü geri kazanabilmek olmasına rağmen, ona yardım edecek bir adama ihtiyaç duyuyor olmaktan biraz üzgün ve kızgındı. Tam bu sırada, Daniel’in köşeli ve sert çekiciliğinden ve ona karşı hissettiği inkar edilemez çekim kuvvetine rağmen hemen evi terk etmesine ihtiyacı olduğunu fark etti. Kendini keşif yolculuğu; o, evdeyken olacak bir şey değildi. Aynı arazide bulunmak yeterince kötüydü.

Kazanla işleri bittikten sonra ikisi de bodrum katından çıktılar. O pis kokulu ve nemli yerden tekrar evin ana bölümlerine dönmek Emily’yi rahatlatmıştı. Daniel koridorda, mutfağa doğru ilerledi ve Emily’de onun peşinden gitti. Boruları açmak için hemen işe koyuldu.

“Evi bütün kış boyunca ısıtmaya hazır mısın? diye seslendi tezgahın altından. “Çünkü, öbür türlü donarlar.”

“Ben sadece hafta sonu kalacağım.” diye yanıtladı Emily.

Daniel tezgahın altından çıktı ve ayağa kalktı, saçları her yöne dağılmıştı. “Bunun gibi eski bir evle çok uğraşmamalısın.” dedi ve başını salladı.

Ama her şeye rağmen su sorununu çözmüştü.

“Ee, sıcaklığı hissedemiyorum?” Daniel işini bitirir bitirmez sormuştu. Kazan çalışmaya başlamıştı, borulardaki sular da akıyordu ama bütün bunlara rağmen hala dondurucu bir soğuk vardı. Dolaşımı hızlandırmak için kollarını ovuşturdu.

Daniel güldü, bu sırada ellerini bir havluyla temizliyordu. “Mucizevi bir şekilde hemen ısınmayı bekleyemezsin ya. Gaz teslimatı için aramalısın. Benim tek yapabileceğim bu şeyi çalıştırmak.”

Emily hayal kırıklığı içinde iç geçirdi. Yani Daniel, olduğunu düşündüğü beyaz atlı prens değildi.

“Al,” dedi Daniel, kartvizitini uzatıyordu. “Burada Eric’in telefon numarası var. O senin için gaz getirebilir.”

“Teşekkürler,” diye mırıldandı. “Ama benim telefonum burada çekmiyor.”

Telefonunun nasıl hiç sinyal alamadığını, o boş çubukları ve ne kadar yalnız olduğunu hatırladı.

“Yolun biraz ilerisinde ankesörlü telefon var,” dedi Daniel. “Bu kar fırtınasında böyle bir şeye kalkışmazdım. Ayrıca, orası zaten şu an kapalıdır.”

“Tabii ki”, diye mırıldandı Emily, çaresizlik ve hayal kırıklığı içinde.

Бесплатно

5 
(1 оценка)

Читать книгу: «Şimdi ve Sonsuza Dek »

Установите приложение, чтобы читать эту книгу бесплатно