Mackenzie akşam 10:45 sularında perişan bir halde evine gelebildi sonunda. Her ne kadar uzun ve yıpratıcı bir gün olsa da bir süre uyuyamayacağının farkındaydı. Aklı Kevin Lizbrook'dan aldığı ipucuna takılmıştı. Bu bilgiyi Nelson'a iletmişti ve adam bir çalışanını konuyu araştırması için görevlendireceğine, striptiz kulübünü aratacağına ve Hailey Lizbrook hangi avukat bürosu ile görüşmüşse bulup yasaklama emrini bulduracağına söz vermişti.
Zihninde binlerce yöne savrulan düşünceler gezinen Mackenzie hafif bir müzik açtı, buzdolabından bir bira kaptı ve küveti ısıtmaya başladı. Genelde küvette vakit geçirmeyi sevmezdi, ancak bu akşam bütün kaslarının ağrıdığını hissediyordu. Küvete su dolarken evde gezinerek etrafı toparlamaya başladı. Anlaşılan Zack işe gitmek için yine son ana kadar beklemişti.
O ve Zack yaklaşık bir yıl önce birlikte yaşamaya başlamışlardı, evliliklerini mümkün olduğu kadar erteleyebilmek için bir ilişkide atılabilecek tüm adımları yavaş yavaş atıyorlardı. Mackenzie evlenmeye hazır olduklarını düşünüyordu fakat Zack bu fikirden nefret ediyordu. Birliktelikleri üç yılı bulmuştu ve bunun ilk iki yılı gerçekten harikaydı, bunun dışında kalan süreyse, Zack'in yalnız kalması ve evlilik korkusu arasında monotonlaşmıştı. Bu iki korkusunun arasında bulabileceği herhangi bir dala tutunmak onu mutlu edebilirdi, Mackenzie onun için böylesine bir daldı.
Kahve masasının üzerindeki kirli iki tabağı ve yere fırlatılmış gibi duran Xbox diskini toplarken, artık bu görevini tamamlamış olabileceğini düşündü. Bu bir tarafa, artık Zack onunla yarın evlenmek isterse kabul edebileceğine de emin değildi. Onu çok iyi tanıyordu, onunla evlenirse nasıl bir hayatı olabileceğine dair hayaller kurmuştu ve açıkçası, hiçbiri umut vaat etmiyordu.
Kendisine saygı duymayan bir sevgili ile, sonu bir yere varmayacak bir ilişkinin içinde kapana sıkışmıştı. Aynı şekilde iş hayatında da kendisine saygı duymayan insanlarla bir arada bulunmak zorunda kaldığını fark etti. Bütün hayatı bir tuzağın içine düşmüş gibiydi. Bir değişiklik yapması gerektiğini biliyordu, fakat olağanüstü yorucu olacağının da farkındaydı. Bu denli bir yıkım için enerjisinin olmadığını biliyordu.
Mackenzie tekrar banyoya döndü ve suyu kapattı. Yüzeyini buharlar kaplamış su onu davet ediyor gibiydi. Üstündekileri çıkardı, aynada kendine bakarken, gelecekte kendisini ona adamaya niyeti olmayan bir adamla, hayatının sekiz yılını heba ettiğinin daha da fazla farkına vardı. Ayrıca bir bakıma kendisini çekici de buluyordu. Yüzü oldukça güzeldi, hatta saçlarını arkadan bağladığında çok daha güzeldi ve oldukça sıkı bir yapısı vardı, biraz ince ve kaslı. Hiç göbeği yoktu ve Zack karın kaslarının korkutucu olduğu konusuna ara sıra espri bile yapardı.
Küvetin içine daldı, birası hemen yanında duran küçük havlu masasının üzerinde dinleniyordu. Derin bir nefes aldı ve kendini suya bırakarak rahatlamaya başladı. Gözlerini kapattı ve yapabildiği kadar sakinleşmeye çalıştı. Fakat devamlı Kevin Lizbrook'un gözlerini düşünüyordu. Yansıttıkları üzüntü neredeyse katlanılmazdı, bir zamanlar kendisi de bu acıyı tatmış olsa da, onu kalbindeki en derin çukura atmayı başarmıştı.
Gözlerini kapattı ve kestirmeye başladı, çocuğun gözleri onu yalnız bırakmıyordu. Kuvvetli bir şekilde Hailey Lizbrook'un hemen yanında olduğunu ve cinayetini çözmeye sevk ettiğini hissetti.
Zack bir saat sonra eve vardı, yerel bir tekstil fabrikasındaki on iki saatlik vardiyası bitmişti. Ne zaman adamın üzerindeki toz, ter ve makine yağı kokusunu alsa Zack'in ne kadar ihtirasa sahip olduğunu hatırlıyordu. Mackenzie'nin adamın işiyle ve hatta işin kendisiyle ilgili bir problemi yoktu; erkekler için saygı duyulan bir işti, çok çalışma ve adanma gerektiriyordu. Fakat Zack üniversite mezunuydu ve eğer bir yüksek lisans programına girerse öğretmen olabilirdi. Bu hayalinden beş yıl önce vazgeçmişti ve kendisini bir tekstil fabrikasında vardiya düzenleme görevlisi olarak çalışırken bulmuştu.
Adam eve geldiğinde Mackenzie yatağına uzanmış ikinci birasını yudumlayarak bir kitap okuyordu. Saat üç sularında uykuya dalmayı ve böylece temiz bir beş saatlik uykunun ardından saat dokuzda iş yerinde olmayı planlıyordu. Çok uyumayı hiçbir zaman umursamazdı, hatta altı saatten fazla uyuduğunda ertesi gün yorgun ve keyifsiz hissettiğini fark etmişti.
Zack kokuşmuş iş kıyafetleriyle odaya girdi. Mackenzie'ye bakarak yatağın öbür ucunda ayakkabılarını çıkardı. Hafif bir kolsuz yelek ve diz hizasına kadar inen bir bisiklet şortu giymişti.
"Naber tatlım?" dedi adam. Gözleriyle kadını süzüyordu. "İnsanın evi gibisi yok."
"Günün nasıldı." diye sordu Mackenzie, bir yandan gözü hala kitabındaydı.
"Fena değildi." diye cevap verdi adam. "Tabi eve gelip seni bu halde görünce çok daha iyi oldu." Ardından yatağa girip emekleyerek kadının yanına sokuldu, ellerini yanağına götürerek öpmek için yaklaştı.
Kitabını bir kenara bırakarak anında kendini geri çekti Makenzie. "Zack, aklını mı kaçırdın?" diye sordu.
"Ne oldu?" dedi Zack, şaşkın bir şekilde
"Fena halde pislenmişsin. Yeni yıkandığım için söylemiyorum ama pislik ve yağ içindesin, kim bilir başka ne pislikler bulaştırıyorsun çarşafa."
"Yine başladık." dedi Zack, sinirlenerek. Yatakta yuvarlandı, çarşafın alabildiği kadar fazla bir kısmını üzerine sardı. "Neden böyle dik kafalı olmak zorundasın?"
"Dik kafalı filan değilim. Sadece domuzlar gibi yaşamak istemiyorum. Bu arada işe gitmeden önce etrafı topladığın için de sağ ol."
"Gerçekten de insanın evi gibisi yok." diye mırıldandı Zack, yatak odasından dışarı çıkıp arkasından kapıyı kapattı.
Mackenzie iç çekti ve birasının kalanını yuvarladı. Ardından odaya baktı ve Zack'in yatağın dibinde çıkardığı pis iş ayakkabılarının hala orada olduğunu gördü, yarın giyene kadar orada duracaklardı. Ayrıca biliyordu ki ertesi gün işe gitmek için uyandığında, banyoya giderken adamın pis kıyafetlerini sırayla yerde görecekti.
Canı cehenneme diye düşündü ve kitabına döndü. Zack'in duş sesini dinlerken birkaç sayfa daha okudu. Ardından kitabı tekrar bıraktı ve oturma odasına geri döndü. Çalışma çantasını aldı ve yatak odasına getirdi, eve dönerken karakoldan aldığı, Lizbrook cinayeti hakkında önemli bulduğu dosyaları çıkardı. Her ne kadar dinlenmek istiyor olsa da iş, en azından bir kaç saat daha yakasını bırakmayacaktı.
Dosyaları karıştırmaya başladı ve gözden kaçırmış olabileceği bir detay aradı. Neredeyse her şeyi taradığını düşündüğü anda Kevin'ın göz yaşlarıyla dolu gözleri aklına geldi ve daha dikkatli çalışmaya başladı.
Mackenzie dosyalara öylesine dalmıştı ki Zack'in odaya girdiğini fark etmedi. Şimdi çok daha temiz kokuyordu ve üzerinde sadece beline doladığı bir havluyla çok daha iyi görünüyordu.
"Çarşaflar için üzgünüm." dedi Zack, uyuşuk bir şekilde havluyu fırlattı ve altına bir boxer giydi. "Hey, ıhmm en son ne zaman benimle ilgilendiğini hatırlayamıyorum bile."
"Seksten mi bahsediyorsun?" diye sordu. İlginç bir şekilde seks yapmaya hazırdı. Üzerindeki baskıyı hafifletmek için ihtiyacı olan şey bu olabilirdi.
"Sadece seks değil." dedi Zack. "Herhangi bir ilgiden bahsediyorum. Her gün eve geldiğimde seni ya uyurken ya da dosyaların arasında boğulmuş halde buluyorum."
"Aslında önce senin pislettiğin döküntüleri topluyorum." diye karşılık verdi. "Annesinin etrafını toplamasını bekleyen bir çocuk gibisin. O yüzden ben de senin ne kadar sinir bozucu olduğunu unutmak için işe gömülüyorum."
"Yine aynı konular yani?" diye cevapladı.
"Hangi konular?"
"Benden kurtulmak için işini bahane ediyorsun."
"Bunu seni umursamamak için yapmıyorum Zack. Şu anda arkasında iki çocuk bırakarak vahşice öldürülmüş bir kadını kimin öldürdüğünü bulmak, senin ilgi açlığından daha önemli."
"Tabi canım, haklısın," dedi Zack. "İşte bu yüzden seninle evlenmek için acele etmiyorum. Sen zaten işinle evlenmişsin."
Buna karşılık adamın suratına söyleyebileceği yüzlerce şey vardı ama Mackenzie bunların beyhude olduğunun farkındaydı. Bir bakıma adamın haklı olduğunu da biliyordu. Çoğu akşam, eve getirdiği dosyaları, Zack'ten daha ilgi çekici buluyordu. Şüphesiz onu hala seviyordu ama onda yeni ya da heyecan verici hiçbir şey yoktu.
"İyi geceler." dedi adam sinirli bir şekilde yatağa gömülerek.
Adamın çıplak sırtına baktı ve ona saygı göstermenin sorumluluğu olup olmadığını merak etti? Böylesi onu daha mı iyi bir kız arkadaş yapardı? Böylesi, evlenmekten ödü kopan bir adama daha iyi bir yatırım gibi mi görünürdü?
Seks düşüncesi çoktan rafa kalkmıştı, Mackenzie omzunu silkti ve tekrar dava dosyalarına dikkat kesildi.
Kendi özel yaşantısı arka fonda eriyip gitse de önemli değildi. Uğraştığı davanın içindeki hayat, ona çok daha gerçek duygular hissettiriyordu.
Mackenzie ebeveynlerinin yatak odasına doğru yürüdü ve henüz kapıya ulaşmadan almaya başladığı koku yedi yaşındaki midesini alt üst etti. Ekşimtırak bir kokuydu, içinde bakır bozuk paralar olan kumbarasının içinin kokusunu hatırlattı ona.
Odaya doğru adımını attı ve bir yıldır annesinin içinde uyumadığı, babası tek yattığından dev gibi görünen yatağın ayağını gördü.
İçeri girince onu gördü, bacakları yatağın bir kenarından sarkıyordu, kolları sanki uçmayı deniyormuşçasına açılmıştı. Her tarafta kan vardı: yatakta, duvarda ve hatta tavanda bile. Kafası sağına doğru yatmıştı, sanki çocukla göz göze gelmek istememiş gibi uzaklara bakıyordu.
Hemen adamın öldüğünü anladı.
Babasına doğru yürüdü, çıplak ayakları kan gölünün içine basıyordu, daha fazla yaklaşmak istemese de ihtiyacı vardı.
"Babacım." diye fısıldadı, bir yandan ağlayarak.
Yaklaşınca dehşete kapıldı, fakat bir mıknatıs gibi çekiliyordu.
Bir anda adam kıza doğru dönüp baktı, hala ölüydü.
Mackenzie çığlık attı.
Mackenzi gözlerini açtı ve buğulu bir şaşkınlıkla gözlerini odada gezdirdi. Dava dosyaları kucağında dağınık halde duruyordu. Zack yanında uyuyordu, hala arkası dönüktü. Derin bir nefes aldı, alnında biriken teri sildi. Sadece bir rüyaydı.
Ardından bir gıcırtı duydu.
Mackenzie dona kaldı. Yatak odasının kapısına doğru baktı ve yavaşça yataktan indi. Salondaki eskimiş döşeme tahtasının gıcırtısını duydu, sadece birilerinin oturma odasında yürüdüğü zaman duyduğu bir gıcırtı sesi. Emin olamıyordu, yarı uykuluydu ve daha yeni bir kabustan uyanmıştı ama yine de duymuştu.
Duymamış olabilir miydi?
Yataktan çıktı, kıyafet dolabının üst bölmesinde, rozetinin ve küçük çantasının yanında duran tabancasını aldı. Kapının tam yanına sırtını dayayarak görünmeden koridora doğru baktı. Sokak lambalarının yaydığı huzmelerin panjurların arasından sızdığını ve boş oturma odasına yayıldığını gördü.
Odaya girdi, her an saldırıya hazır halde duruyordu silahı. Bütün sezgileri orada kimsenin olmadığını söylese de hala korkudan titriyordu. Tahta döşemenin gıcırdadığını biliyordu. Oturma odasının o bölümüne gitti, hemen kahve masasının önüne geldiğinde gıcırtıyı duydu.
Ansızın Hailey Lizbrook'un silüeti belirdi zihninde. Kadının sırtındaki kırbaç izlerini ve yerde oluşturduğu motifleri gördü. Ürpermişti. Ahmakça elinde tuttuğu silaha baktı ve en son hangi davanın onu bu kadar kötü bir hale soktuğunu hatırlamaya çalıştı. Ne düşünüyordu ki? Katilin oturma odasına girerek onu dikizlediğini mi?
Mackenzie, tedirgin bir şekilde yatak odasının yolunu tuttu. Yavaşça silahı kıyafet dolabındaki yerine koyarak yataktaki yerine geçti.
Hala biraz paniklemiş hissediyordu ve aklında rüyasında gördüğü sahnelerin izleri ile sırt üzeri uzandı. Gözlerini kapadı ve tekrar uykuya dalmaya çalıştı.
Fakat gelecekte çok zor zamanların kendisini beklediğinin farkındaydı. Lanetlendiğini biliyordu, bunu iliklerine kadar hissetti.
О проекте
О подписке