Riley arkasını dönüp arabasına yürümek üzereyken gözüne ağaçta bir şey takıldı. Başının tam üzerindeki ağaç yarığından dışarı çıkan sarı bir çizikti bu.
Ağacın diğer tarafına yürüdü ve baktı.
“Buraya geri gelmiş!” Riley seslice iç çekti. Bütün bedeni ürperdi ve endişeyle etrafına bakındı. Yakınlarda kimse görünmüyordu.
Katilin, kurbanına verdiği poza sokulmuş, çıplak ve sarı saçlı oyuncak bir bebek, yerleştirildiği ağacın dalından ona bakıyordu.
Uzun süredir orada olamazdı. En çok üç dört gün… Rüzgar tarafından savrulmamış ya da yağmurdan ıslanıp pislenmemişti. Katil, Reba Frye cinayetine hazırlanırken buraya gelmişti. Riley’de yaptığı gibi, buraya işini yansıtmak ve hataları üzerinde ciddi olarak çalışmak için gelmişti.
Riley, cp telefonuyla fotoğraflar çekti. Bunları hemen Büro’ya göndermeliydi.
Onun bebeği neden bıraktığını biliyordu.
Bunun geçmişteki hatalarının bir özürü olduğunu farketti.
Ayrıca daha iyi bir iş için geri geleceğinin sözüydü.
Riley, Senatör Mitch Newbrough'un malikanesine doğru yol aldı. Yaklaştıkça, içine bir ürperti çökmeye başladı. Malikane, uzun, üç şeritli bir yolun bitiminde, görkemli ve resmi; ama bir o kadar da ürkütücü bir görünüme sahipti. Riley'e göre bu tarz zengin ve güçlü kişilerle anlaşmak, alt sınıfta bulunan yerli halkla anlaşmaktan çok daha zordu.
Arabayı durdurup, taş malikanenin önünde bulunan daire biçimindeki alana park etti. Evet, bu aile gerçekten çok zengindi.
Arabasından inip, gösterişli giriş kapısına doğru yürüdü. Zili çaldı. 30 yaşlarında, oldukça düzgün giyimli bir bey Riley'i karşıladı.
“Benim adım, Robert.” dedi. “Senatör'ün oğluyum. Siz de Özel Ajan Riley olmalısınız. İçeri girin. Annem ve babam sizi bekliyor.”
Robert Newbrough, Riley'e yolu gösterdi. Riley, bir kez daha şatafatlı evlerden nefret ettiğini fark etti. Newbrough'ların evi ise o evlerin çoğuna nazaran çok daha büyüktü. Öyle ki Bay ve Bayan Newbrough'un bulunduğu odaya gitmek için bayağı bir yürümüşlerdi. Riley, gelen misafirleri böylesine rahatsızlık verici bir mesafeyi yürütmelerinin bir nevi gözdağı verme taktiği olduğunun farkındaydı. Adeta, "bu evde yaşayanlar, kendileriyle uğraşılmayacak kadar güçlüler" demenin bir başka yoluydu. Riley'e göre, evin her yerine döşenmiş olan "sömürgeciliği" anımsatan mobilyalar ve dekorasyon oldukça çirkindi.
Her şey bir yana, kendini neyin beklediğini düşünmek içini ürpertiyordu. Ona göre maktüllerin aileleri ile konuşmak çok berbat bir işti—cinayet mahalleri ya da cesetlerle uğraşmaktan çok daha kötü bir iş. İnsanların acısı, öfkesi ve karmaşıklığı içinde çok kolay kayboluveriyordu. Bu tarz yoğun duygular, konsantrasyonunu bozuyor ve onu işinden alıkoyuyordu.
Yürürken, Robert Newbrough: “Babam Richmond'dan eve döndü, o olayı…” dedi.
Duraksadı, kelimeler boğazında düğümlendi. Riley, Robert'ın içinde bulunduğu yoğun duyguları hissedebiliyordu.
“Reba'ya olan o olayı duyduğumuzdan beri…” diye devam etti. “Her şey alt üst oldu. Özellikle annem çok sarsıldı. Onu çok fazla üzmemeye özen gösterin.”
“Gerçekten,sizin adınıza çok üzgünüm…” dedi Riley.
Robert, Riley'in sözlerini duymazlıktan geldi. Derken, oldukça geniş bir oturma odasına girdiler. Senatör Mitch Newbrough ve eşi, büyük bir kanepenin üzerinde, birbirlerinin ellerini tutarak oturuyorlardı.
“Ajan Paige…” diyerek anne ve babasına takdim etti Robert. “Ajan Paige, size anne ve babamı tanıtmama izin verin. Senatör ve eşi Annabeth…”
Robert, Riley'e oturması için bir yer gösterdi ve ardından kendisi de oturdu.
“Öncelikle…” dedi Rileys sessiz bir tonla, “…gerçekten, başınız sağ olsun.”
Annabeth Newbrough, sessiz bir şekilde başıyla Riley'in başsağlığını kabul etti. Senatör ise öylece oturmuş, dik dik bakıyordu.
Ardından, kısa bir sessizlik oluştu. Riley, şöyle bir bakıp yüzlerinden düşüncelerini anlamaya çalıştı. Senatör Newbrough'u, yüzünde o sahte siyasetçi gülümsemesi ile birçok kez televizyonda görmüştü. Şu an gülümsemiyordu. Riley, tam bir politikacının uysal hanımı tipine sahip Bayan Newbrough'u ise daha önce çok fazla görmemişti.
İkisi de 60'lı yaşlarının başındaydılar. Riley, ikisinin de daha genç görünmek için acılı ve pahalı önlemler aldıklarını fark etti—saç ektirme, saç boyatma, yüz gerdirme, makyaj… Baktıkça, onların bu çabalarının ne denli boşuna ve yapmacık olduğunu gördü.
Oyuncak bebekler gibi… diye düşündü içinden.
“Kızınızla alakalı size birkaç soru sormam gerekiyor.” dedi Riley ve not defterini çıkardı. “Son zamanlarda, Reba ile iletişim kurmuş muydunuz?”
“Evet…” dedi Bayan Newbrough. “Biz, birbirine çok yakın bir aileyiz.”
Riley, kadının sesinde hafif bir olağanlık hissetti. Sanki, bu cevabı biraz fazla sık vermiş gibiydi; oldukça fazla… Riley, Newbrough evindeki aile hayatının idealden çok uzak olduğunu biliyordu.
“Reba, son zamanlarda tehdit aldığına dair bir şeyler söylemiş miydi?” diye sordu Riley.
“Hayır…” dedi Bayan Newbrough. “Tek kelime bile etmedi.”
Riley, Senatör'ün şimdiye kadar bir kez bile konuşmadığını fark etti. Neden bu denli sessiz kaldığını merak etti. Onu da bu konuşmanın içine çekmeliydi ama nasıl?
O sırada, Robert söz aldı:
“Son zamanlarda, boşanma yüzünden zorlu bir dönemden geçiyordu. İki çocuklarının velayeti ile ilgili Paul ile bayağı çirkin bir diyalog içindeydiler.”
“O adamı hiç sevmemiştim zaten.” dedi Bayan Newbrough. “Hiç kendini bilmiyordu. Sizce Reba'yı o öl—?” Cümlesini tamamlayamadı.
Riley başını salladı.
“Eski eşi, şüpheliler listesinde değil.” dedi.
“Nedenmiş o?” diye sordu Bayan Newbrough.
Riley, onlara ne söyleyip ne söylememesi konusunda şöyle bir sözlerini ölçüp tarttı.
“Katil tarafından önceden işlenen cinayeti duymuş olmalısınız.” dedi. “Daggett yakınlarında da benzer bir vaka yaşanmıştı.”
Bayan Newbrough gitgide tedirginleşiyordu.
“Onun, bizimle ne alakası var?”
“Karşımızda, bir seri katil var.” dedi Riley. “Ailesel bir şey söz konusu değil. Kızınız, katili hiç tanımıyor da olabilirdi. Bunun kişisel bir cinayet olmadığı muhtemel.”
Bayan Newbrough birden hıçkırıklara boğuldu. Riley, seçtiği sözlere pişman oldu.
“Kişisel değil, derken?” diye sordu Bayan Newbrough neredeyse bağırır bir ifadeyle. “Kişisel değil de başka ne olabilir?”
Senatör Newbrough, oğluyla konuştu.
“Robert, anneni başka yere götürüp sakinleştirir misin lütfen? Ajan Paige ile yalnız görüşmem gerek.”
Robert Newbrough, babasının sözlerini üzerine annesini alıp götürdü. Senatör Newbrough bir süre hiçbir şey söylemedi. Direk Riley'in gözlerinin içine bakıyordu. Bir nevi bu bakışlarıyla gözdağı vermeye çalışıyordu. Ama bu, Riley'de pek işe yaramamıştı. O da aynı şekilde bakışlarıyla karşılık verdi.
Nihayet, Senatör cebine el atıp mektup boyutunda bir zarf çıkardı. Riley'in yanına gidip ona verdi.
“Al.” dedi ve ardından, tekrar yerine giderek oturdu.
“Bu nedir?” diye sordu Riley.
Senatör yine aynı şekilde dik dik yüzüne baktı.
“Bilmen gereken her şey!” dedi.
Riley tamamen şaşkınlık içindeydi.
“Açabilir miyim?” diye sordu.
“Elbette…”
Riley zarfı açtı. İçinden, üzerinde iki sıra halinde isimlerin yazılı olduğu bir kağıt çıktı. Bazılarını tanıyordu. İki ya da üç tanesi, yerel TV haber programlarında görev yapan muhabirlerin isimleriydi. Birkaç tanesi ise eski Virjinya siyasetçilerine aitti. Riley, az öncekine nazaran daha çok şaşırmıştı.
“Bunlar kim?” diye sordu.
“Düşmanlarım.” diye cevap verdi Senatör Newbrough değişmeyen bir uslupla. “Çok kapsamlı bir liste olmayabilir. Ama orada ismi yazanlar şu anda önemli. İçlerinden biri suçlu.”
Riley tamamen şoka girmişti. Hiçbir şey söylemeden öylece kalakaldı.
“Oradakilerden birinin direk, birebir kızımı öldürdüğünü söylemiyorum elbette.” diye devam etti Senatör. “Ama kesin birine parayla yaptırmışlardır.”
Riley, dikkatli ve yavaş bir şekilde konuştu:
“Senatör, affınıza sığınarak tekrar belirtmek isterim ki kızınızın ölümünün şahsi bir meseleden kaynaklı olmaması ihtimalinden bahsetmiştim. Neredeyse tıpatıp aynı şekilde işlenmiş bir cinayet vakası daha var elimizde.”
“Kızımın tamamen bir tesadüfe kurban gittiğini mi söylemeye çalışıyorsun yani?” diye sordu Senatör.
Evet, muhtemelen… diye içinden geçirdi Riley.
Ama bunu sesli bir şekilde ifade etmenin çok da iyi olmayacağını düşündü.
Daha cevap vermeden, Senatör sözlerine devam etti: “Ajan Paige, Yaşadığım zorlu tecrübeler bana tesadüflere inanmamayı öğretti. Neden ya da nasıl olduğunu bilmiyorum ama kızımın ölümü tamamen siyasi bir durum. Ayrıca, siyasette her şey şahsidir. Bu yüzden, bana aksi bir şey sakın söyleme. Bu olayın sorumlusunu bulup cezalandırmak, senin ve Büro’nun işi!”
Riley derin ve uzun bir nefes aldı. Bir süre, Senatör'ün yüzünü detaylıca inceledi. Artık görebiliyordu. Senatör Newbrough tam anlamıyla bir "narsist" idi.
Bu öyle şaşıracak bir şey değil… diye düşündü içinden.
Riley bir şeyi daha fark etti. Senatör, hayatında yaşadığı her şeyin özellikle kendisi ile alakalı, sadece kendisi ile alakalı olduğunu düşünüyordu. Kızının ölümü bile onunla ilgiliydi. Reba sadece, babasının ve babasından nefret eden birinin arasında kurban oluvermişti. Senatör buna gerçekten inanıyor gibiydi.
“Efendim…” diye başladı Riley, “…affınıza sığınıyorum ama ben böyle olduğunu düşün—”
“Senin düşünmeni istemiyorum.” dedi Newbrough araya girerek. “İhtiyacın olan tüm bilgi önünde duruyor.”
Bir süre karşılıklı bakıştılar.
“Ajan Paige…” dedi sonunda Senatör ve devam etti: “…nedense birbirimizi anlamadığımız hissine kapıldım. Çok yazık! Sen belki bilmiyor olabilirsin ama Büro’nun üst düzeyinde tanıdığım çok kişi var. Çoğu bana borçlu. Hemen onlarla iletişime geçeceğim. Bu işi adam gibi yapacak birine ihtiyacım var.”
Riley şaşkın bir şekilde öylece oturup kaldı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Bu adam gerçekten bir hayal dünyasında mı yaşıyordu?
Senatör ayağa kalktı.
“Seni uğurlayacak birini göndereceğim Ajan Paige.” dedi. “Üzgünüm ama seninle anlaşamadık.”
Senatör Newbrough odadan çıkıp Riley'i yalnız bıraktı. Riley'in şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı. Adam bildiğin narsistin önde gideniydi, tamam ama daha da fazlası vardı. Bunu hissetmişti.
Senatör'ün sakladığı bir şeyler vardı.
Ve ne pahasına olursa olsun Riley bunu öğrenecekti.
Бесплатно
Установите приложение, чтобы читать эту книгу бесплатно
О проекте
О подписке